Xin Jiang değil, Doğu Türkistan!

Bilgi Paylaştıkça Artar...

Xin Jiang değil, Doğu Türkistan!

Şu anda İsveç’te yaşayan Doğu Türkistanlı bir arkadaşım var. 1997′de, ilk göç dalgalarından biriyle gelmişti Türkiye’ye. Çalıştığım şirkette işe başlaması tanışmamıza ve Doğu Türkistan’da olan biteni öğrenmeme vesile olmuştu.

Urumçi’de yaşıyormuş Türkiye’ye gelene kadar. Urumçi dediği yer, Doğu Türkistan’ın başkenti. Varlığından haberdar mısınız Doğu Türkistan’ın?

Uygurların “kardeş” diye hitap ettiği Türkiye Türkleri, bugün Doğu Türkistan’a Şincan diyorlar. Bu da orayı ne kadar umursadığımızın, yaşanan katliama nasıl seyirci kaldığımızın en önemli ispatıdır.

Doğu Türkistan, Çin tarafından işgal edildikten sonra ismi Xin Jiang (Uzak Sınır) olarak değiştirildi. Merkeze olan uzaklığından dolayı işgalin ardından Çin tarafından bu isme layık görülen Doğu Türkistan’a, bugün hepimiz Şincan (Xin Jiang) Uygur Özerk Bölgesi diyoruz, Çinlilerin ağzından konuşarak. Yani diyoruz ki, “Doğu Türkistan ne, Uygur kim, oralar Çin toprağı, mavi bayrak mı olurmuş?”

Evini yurdunu bırakıp Türkiye’ye gelen Emin, gezmeye gelmemişti buraya. Zeytinburnu’nda bir mahalleyi dolduracak kadar kalabalık bir göçün nedeni Doğu Türkistan’dan sıkılıp dünyayı gezmek değildi. Katlediliyorlardı, öldürülüyor, yok yere idam ediliyorlardı.

Ailesi, arkadaşları öldürülmüştü ve tutunacak dalı kalmayınca çareyi Türkiye’ye kaçmakta bulmuştu Emin. Burada bir şeyler yapabilmek, Doğu Türkistan’ın sesini duyurabilmek için çabaladı ama doğuya çoktan kıçını dönmüş olan Türkiye’nin umrunda değildi oralarda olup bitenler. İsa Yusuf Alptekin’in yıllar süren çağrılarına kulak tıkayan bir devlet, Doğu Türkistanlı aşçı Emin’i dinleyecek değildi elbette…

Emin en sonunda Türkiye’den ümidi kesti, Doğu Türkistan’dan da ümidi kesti, “bu dünyada işler parayla yürürmüş hacı,” dedi ve İsveç’e gitti. 1999′da aşçı olarak bir lokantada işe başlayan Emin, şu anda 6 şubeli bir restaurant zincirinin sahibi.

Doğu Türkistan, Kavimler Göçü’ne katılmayan, yerleşik hayata geçen ilk Türk soyu olan Uygurların yurdudur. Yüzyıllar boyunca aynı topraklarda yaşadılar. Çin’in batıya açılan en önemli sınırlarından birinde oldukları için sürekli baskıya maruz kaldılar. Ve tacizler, baskılar en sonunda resmi işgalle sonuçlandı. Doğu Türkistan ismi Xin Jiang olarak, başkent Dihua’nın ismi önce Urumçi, sonra Wurimçi olarak değiştirildi ve yok etme çalışmaları başladı.

Stalin‘in Azeri, Özbek, Tatar, Kırgız Türklerine uyguladığı asimilasyon ve yok etme projelerinin aynısını, yine aynı dönemde Mao da Uygur Türklerine uyguladı. (Bizim kimseye ihtiyacımız yok, o günlerde birbirimizi yok etmekle meşguldük!)

Eğer o günleri yaşamış ailelerle oturup konuşursanız, Çin zulmündeki Uygurlarla Rusya zulmündeki Tatarların yapılan işkenceler ve uygulanan politikalar hakkında hiç farklı konuşmadığına şahit olursunuz.

Bu insanlar çoğalmasınlar diye kürtaja zorlandılar, çocuk sahibi olanlar soğuk hava deposuna kitlenerek, penisinden içeri domuz kılı sokularak, diri diri gömülerek, cinsiyet uzuvlarına kızgın demir sokularak, tırnakları sökülerek cezalandırıldılar.

Esir kamplarında vahşice çalıştırılarak, kamyonların arkasına bağlanıp sürüklenerek, zorla asit içirilerek öldürüldüler, öldürülmeye devam ediyorlar.

Bütün nükleer denemelerini Doğu Türkistan’da gerçekleştiriyor Çin. Orada insanlar sadece bugün ölmüyor, nükleer denemelerin yaydığı hastalıklar yüzünden gelecek nesiller de şimdiden korkunç hastalıklarla tanışıyorlar.

Dünya buna sessiz kaldıkça zulümler artarak devam ediyor. Ancak dünyanın sesi çıkmaz, çıkamaz. O bölgelere gazeteciler gidemez, dış dünya orada olan biteni sadece oradakiler tarafından bilgilendirilen yetkililerden duyabilir ama bu yetkili dediğimiz şahıslar da konuşmaz. Çünkü ne Avrupa’nın ne de Türkiye’nin Çin’e karşı çıkmaya gücü yetmez.

“Olmaz, van münüt! Öldürmeyin lan insanları!” diye Davos’ta caka satılabilir ama Çin’e aynı posta koyulmaz. Adamların nükleer silahları da Çin malı sonuçta, ne zaman patlayacağı belli olmaz. O yüzden istedikleri gibi at koşturabilir, günden güne yok etmeye devam edebilirler oradaki insanları.

Ha, Çin bunları Türklere kıl olduğundan mı yapıyor? Hayır. Çin, kalabalık. Çinliler 500.000 nüfuslu yerlere köy diyorlar. O yüzden mümkün olduğunca azaltmaya çalışıyorlar nüfusu. Dünyada sigara içmeye teşvik kanunun sadece Çin’de olduğunu biliyor muydunuz? Sadece Çin’de, “en az şu kadar sigara içilecek, içmezseniz cezalandırılırsınız,” diye manyakça bir kanun var. Bu kalabalıktan kurtulmanın tek yolu bu kalabalığı yok etmek, başka yolu yok.

Peki neden Schenzen değil de Doğu Türkistan?

Doğu Türkistan, Çin’in batıya açılan kapısı konumunda. İpek Yolu üzerinde, Taklamakan Çölü‘nün yanında, Rusya, Moğolistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tibet‘in komşusu. Diğer Türk toprakları gibi önemli yer altı zenginliklerine sahip. Doğalgaz, petrol, kömür ve uranyum yatakları bol. Çin ve Rusya’nın toprak bütünlüğü açısından elele vermesinin önündeki tek engel.

Çin gibi nüfus yoğunluğunun getirdiği açlık yüzünden kedi-köpek, börtü-böcek yiyen bir ülke, bu madenlere herkesten çok ihtiyaç duyuyor. O nedenle ne pahasına olursa olsun o toprakları ele geçirmek istiyor.

Doğu Türkistan aslında Çin toprağı olmayıp sonradan işgal edildiği için, nüfus çoğunluğu o toprakların asıl sahipleri olan Uygurlarda. Ayrıca Kazak, Mançu, Kırgız, Özbek, Tatar Türkleri, Moğol, Rus nüfusu var. Haliyle Çin de merkeze bağlılık açısından orada bir başka ırkın değil, Çinlilerin olmasını istiyor.

Bakın, bugünlerde ayyuka çıkan şiddet olayları orada yıllardır devam ediyor. Sadece kitle iletişim imkânları çoğaldığı için bu kez dünya halkları durumu fark etti. Uygurların asimilasyonu amacıyla Doğu Türkistan’a yerleştirilen Han Çinlileri, yıllardan beri polis ve asker desteğini arkalarına alarak Uygurları imha ediyorlar. Ordusuna el konmuş, bütün yöneticileri Çin tarafından atanmış bir ulus sessizce yok ediliyor.

1950′lerde 40 milyon Türk’ün, bir milyona yakın Çinli’nin yaşadığı Urumçi’de, bugün 20 milyon Türk, 6 milyon Han Çinlisi varsa, burada ufak tefek anlaşmazlıklardan söz edilemez. 50 yılda milyonlarca Türk yok edildi ve bunu kimsenin ruhu bile duymadı.

Bugün nüfus sıralaması tamamen değişti. Etnik çoğunluk Han Çinlileri, ikinci sırada Uygur Türkleri, üçüncü sırada Hui Çinlileri ve Rus, Moğol, Kazak yoğunluğu kadar Xibe, Tujia, Dongxiang nüfusları yaşıyor Doğu Türkistan’da. Nüfus yoğunluğu yine Müslüman, Moğol Dongxianglar, Çinli Huiler ve Xibe’lerin çoğunluğu Müslüman.

Bugün devam eden patırtılar, Uygurların son çırpınışları sadece. Birkaç yıla kadar orada hiç Uygur kalmayacak, tıpkı Doğu Türkistan isminin daha bugünden unutulduğu gibi Uygur ismi de unutulacak.

İnsanoğlu öyle bir ırk ki, çiftleşmeye bile üşenen pandaların soyunu kurtarmak için tüm teknolojileri seferber eder. Aynı insanoğlu, 40 milyonluk bir insan nüfusunu yok edebilmek için de tüm teknolojileri ve politik, siyasi oyunları da seferber edebiliyor.

Türkiye’de hiç duyulmayacak Uygurların çağrıları.

Öyle ki, Doğu Türkistan’la birlikte Gagavuzlar ve Kırım Tatarlarının da kullandığı mavi renkli Gök Bayrak, Türkiye’de yasaklanabiliyor. (Zamanın başbakanı Mesut Yılmaz’ın emriyle yasaklandı, hala yasak.)

Öyle ki, dünyanın en zengin iş kadınlarından biri olan ve Doğu Türkistan’ın sesini dünyaya duyurmak için çırpınan Rabiye Qadir (Rabia Kadir), Türkiye’ye gelmek için vize alamıyor.

Doğu Türkistan’daki vahşete dur diyelim! Sokaklarda eylem yapalım! gibi fantastik düşüncelerim yok. 70 milyon sokakta eylem yapsa Çin’in umrunda olmayacak çünkü. Bakmayın Türkiye’nin bölgesel güç, jeopolitik konum, ortadoğu lideri havalarına, birçok işte olduğu gibi bu konuda da sadece şişirmeden ibaretiz.

Ancak bana şunu da söylemeyin, gülerim:

Türkiye’deki Kürtlere yapılana soykırım demiyorsunuz, kendi ırkdaşlarınıza aynı şey yapınca ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz!

Veya,

Kürtler nasıl isyan ediyorsa, Doğu Türkistanlılar da isyan ediyorlar!

Gibi salakça argümanlar üretmeyin. Bunları üretmeye heveslenenler önce gidip Urumçi’yi görsünler, 10 gün o insanlarla oturup kalksınlar. 12 senedir tanıdığım adamları sadece gazetelerden okuduklarıyla yorumlayan tipleri gördükçe cinlerim tepeme çıkıyor.

Türkiye Cumhuriyeti topraklarında Kürdistan diye bir ülke hiçbir zaman kurulmladı. Herkes onayını verdi, İngiltere gelip sınırlarımızı çizdi, iş bitti. Aradan 40 yıl geçtikten sonra gaza gelip “ben ülke kurcam, bu toprakları bana verin,” diyene s… lan, denir. O ülkeyi kurma hayalleriyle terörist eylemlere girişirse, cezayı hak eder.

Ancak yıllar boyunca varolan bir ülke yeraltı kaynaklarından veya başka nedenlerden dolayı işgal edilirse, işgalle kalmayıp bir de vatandaşlarına zorla doğum kontrol, asimilasyon planları uygulanırsa (50 yılda 20 milyona yakın insanın ölmesi, öldürülmesi veya göç ettirilmesi soykırım değil de nedir?), o zaman ortada bir o…. ç…. kluğu mevcuttur.

Tutup da “onlar Türk olduğu için savunuyolar, nalıncı keserini hep kendilerine yontuyolar,” demek eşekliktir. Doğu Türkistan’ın adını bile bilmeyip Şincan diye isimlendirerek sadece Çin hükümetinin medyaya verdiği haberlere göre yorum yapmak hepten eşekliktir.

Şunu bilmek kâfi:

Amerika’nın Kızılderililere, İspanya’nın Azteklere, Hutuların Tutsilere, Rusların Çeçenlere, Almanların Yahudilere, Yahudilerin Filistin’e, Ermenilerin Türklere, Fransa’nın Cezayir’e, Trujillo’nun Dominik Cumhuriyeti’ne, Yunanların ve Bulgarların Türklere ve daha birçok halkın/ülkenin/kabilenin başka halklara/ülkelere/kabilelere yaptığı küçüklü büyüklü soykırım, yok etme çalışması, asimilasyon denemesi, göçe zorlama, ezme politikalarından biri Doğu Türkistan’da yıllardır vahşice uygulanıyor. Orada bitince başka yerde başlayacak, insanın doğasında var bu şiddet.

Dur demekle durmayacak, bitsin demekle bitmeyecek.

Dört kişilik bir ekipte bile sürekli fikir ayrılıkları çıkıyorsa, sadece bir kişinin kendi çıkarını diğerlerinden fazla düşünmesi o ekibin birbirine girmesine neden oluyorsa, 7 milyarlık dünyada bu kadar savaş, soykırım az bile.

YAZAN: AKAY PERKER

ALINTI: http://www.delininkuyusu.com/?p=1559#more-1559

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir